Hayat akıp gider, sokaklar dolup taşar, şehir gürültüsü hiç susmaz; ama içimizdeki derin sessizlik hep yerinde durur. Belki de bu yüzden en çok kendimizi duyamıyoruz. Oysa insanın gerçek yönü, gözünde değil; yüreğinde saklıdır.
Bugün toplum olarak yitirdiğimiz en kıymetli değerlerden biri de budur:
Birbirimizin kalbine dokunmak.
Oysa bu toprakların ruhu dayanışmayla yoğruldu.
Bir komşuya “Bir ihtiyacın var mı?” diye sorulan her cümlede,
Bir çocuğun başını okşayan her şefkatli elde,
Bir yaşlının elinden tutan her gençte
Bu ülkenin asırlık merhameti saklıydı.
Ama şimdi hayat hızlandı, insanların yüzleri birbirine yabancılaştı. Bazen yanımızdan geçen birinin gözlerindeki hüzünü fark etmiyoruz. Bir gencin umutsuz bakışını, bir işçinin sessiz yorgunluğunu göremiyoruz. Çünkü göz bakıyor ama kalp görmüyor.
Oysa kalp asla yanıltmaz.
Acıyı da anlar, umudu da…
Yoksulluğu da fark eder, bir çocuğun sevincini de…
Kalp, insanın en adil terazisidir.
Toplum olarak birbirimize yeniden dokunmaya ihtiyacımız var.
Bir tebessümün, bir selamın, bir dayanışmanın değiştiremeyeceği hiçbir şey yok. Bir insanın yükünü hafifletmek, bazen sadece bir “yanındayım” demek kadar basittir.
Bugün kendimize şu soruyu sormalıyız:
“Ben bugün bir insanın hayatına dokundum mu?”
Eğer cevabımız evet ise toplum biraz daha güzelleşir.
Cevap hayır ise, hâlâ vakit var; çünkü bir kalbe dokunmak bir dakikamızı bile almaz.
Unutmayalım:
Bir ülkenin değişimi önce bir insanın kalbinde başlar.
Kalpten doğan bir ışık, bütün bir toplumu aydınlatmaya yeter.