Bugun...


ZEYNEP TUNÇ

facebook-paylas
Bir Ulusun Sessiz Kahramanları: Kağnısıyla Cepheye Dikenli Tel Taşıyan Türk Kadını
Tarih: 13-11-2025 11:37:00 Güncelleme: 13-11-2025 11:47:00


1920’li yıllar… Anadolu’nun her karış toprağında yoksulluk, acı ve umut iç içe geçmişti. İşgalle kavrulan, yangınlarla kül olan, umudun bile kıt olduğu o yıllarda, bir millet yeniden var olmanın destanını yazıyordu. Bu destanın en sessiz ama en güçlü sayfalarını ise Anadolu kadını kaleme aldı — kimi zaman bir kağnının ardında, kimi zaman cephe gerisinde bir kazan başında, kimi zaman da şehit düşen eşinin emaneti çocuklarıyla…

Kağnısıyla cepheye dikenli tel taşıyan o kadın, yalnızca yük taşımıyordu; bir milletin bağımsızlık iradesini, özgürlük tutkusunu, vatan sevgisini taşıyordu. Elleri nasır, yüzü güneş yanığı, gözleri kararlı… O kağnının tekerlekleri, Anadolu’nun kaderini çeviriyordu.

yazı görseli olabilir

Kadının Adı Yoktu, Ama Yüreği Dağ Gibiydi

Kurtuluş Savaşı’nın tarihine baktığımızda, kadınların adları çoğu zaman anılmaz. Ancak her cepheye mühimmat ulaştıran kağnının ardında bir kadın vardı. Her yorgun askere bir parça ekmek uzatan, yaralıları saran, cepheye haber götüren, evladını askere uğurlarken gözyaşını içine akıtan hep onlar oldu.

O kadınlar, erkeklerin cephede mermi sıktığı yerde, cephe gerisinde aynı kararlılıkla direndiler. Kimi zaman sırtında mermi taşıdı, kimi zaman soğukta donmak üzere olan askerin üstünü kendi şalıyla örttü. “Vatan sağ olsun” derken sadece bir sözü değil, bir kaderi dile getirdi.

Kağnının Tekerinde Umut Döndü

Kışın en sert günlerinde, yolların buz tuttuğu, kurtların uluduğu dağlarda, cepheye ulaşması gereken malzeme bekliyordu. O kağnılar, yalnızca dikenli tel değil, bir milletin geleceğini taşıdı. Her bir dönemeçte, bir umut filizlendi. Her bir mola, bir duayla devam etti.
O kadın, karanlıkta yönünü yıldızlarla buldu. Bir elinde kağnının ipi, diğer elinde dualar vardı. Çocuklarını köyde yaşlı anasına emanet etti, “Ben dönmezsem, siz büyüyün” dedi. Dönmedi belki… ama ardında bağımsız bir vatan bıraktı.

Elleri Nasır, Yüreği Demir

Kadının emeği bu topraklarda hiçbir zaman eksik olmadı. Ancak Kurtuluş Savaşı yıllarında o emek, bir milletin dirilişine dönüştü. Nasır tutmuş elleriyle tarlayı sürdü, erzak hazırladı, mermi taşıdı, yaraları sardı. O günkü yorgunluk, bugünkü özgürlüğün temeli oldu.
Onlar, savaşın görünmeyen askerleriydi. Silahı yoktu ama inancı vardı. Emir almadılar ama görev bildiler. Onlar için “vatan” sadece bir kelime değil, çocuklarının geleceği, dedelerinin mezarı, gökyüzü kadar kutsaldı.

Anadolu Kadını: Cumhuriyetin Temel Taşı

Cumhuriyetin temelleri atılırken, o kadınların alın teri hala toprağın kokusundaydı. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Dünyada hiçbir milletin kadını, milletini kurtuluşa ve zafere götürmede Anadolu kadını kadar emek vermemiştir” sözü, tarihin en doğru tanıklığıdır. Çünkü o kadınlar, savaşın sessiz kahramanları değil; zaferin görünmeyen mimarlarıydı.

Bugün özgürce dalgalanan al bayrağın her kıvrımında, o kadınların nefesi, duası, teri vardır. Kağnısına yüklediği dikenli tellerle düşmana karşı siper kurarken, aslında geleceğimize sınır çizmiştir: bağımsızlık çizgisi.

Son Söz

Kağnısıyla cepheye dikenli tel taşıyan Türk kadını, bir fotoğraf karesinde değil, bir milletin hafızasında yer etti. Onun yürüyüşü, sadece toprağın değil, tarihin damarlarına kazındı.

Ayazın altında bebesini, kendi canını değil kurtuluşun mermisini düşünen bir ulus tutsak yaşayamaz. Hiçbir güç o halkı bağımsızlığından yoksun bırakamaz. Ve o ulusa, Türk ulusuna en yakışan yönetim, kağnılarla mermi taşıyarak kurduğu Cumhuriyet’tir. 
Bugün biz, o nasırlı ellerin mirasçılarıyız. O kadınların sessiz kahramanlığını, her 29 Ekim’de, her 8 Mart’ta değil; her nefeste, her adımda anmak borcumuzdur. Çünkü onlar, yalnızca geçmişin değil, geleceğin de ışığı oldular.

Sözü şiire, Usta Ozan Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın olağanüstü güzellikteki “Mustafa Kemal’in Kağnısı” şiirine bırakalım:
Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden
Mustafa Kemal´in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanısıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden
İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden
Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır
Nasıl durur Mustafa Kemal´in kağnısı
Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden
Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep
Kalır mı Mustafa Kemal´in kağnısı bacım
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden.

Zeynep Tunç

Fotoğraf açıklaması yok.

 

Yediyordu Elif kağnısını
Kara geceden geceden
Sanki elif elif uzuyordu inceliyordu
Uzak cephelerin acısıydı gıcırtılar
İnliyordu dağın ardı yasla
Herbir heceden heceden
Mustafa Kemal´in kağnısı derdi kağnısına
Mermi taşırdı öteye, dağ taş aşardı
Çabuk giderdi, çok götürürdü Elifcik
Nam salmıştı asker içinde
Bu kez herkesten evvel almıştı yükünü
Doğrulmuştu yola, önceden önceden
Öküzleriyle kardeş gibiydi Elif,
Yemezdi, içmezdi, yemeden içmeden onlar
Kocabaş çok ihtiyardı çok zayıftı
Mahzundu bütün bütün Sarıkız, yanısıra
Gecenin ulu ağırlığına karşı,
Hafiftiler, inceden inceden
İriydi Elif kuvvetliydi kağnı başında
Elma elmaydı yanakları, üzüm üzümdü gözleri
Kınalı ellerinden rüzgar geçerdi daim
Toprak gülümserdi çarıklı ayaklarına
Alını yeşilini kapmıştı, geçirmişti
Niceden niceden
Durdu birdenbire Kocabaş, ova bayır durdu.
Nazar mı değdi göklerden, ne?
Dah etti, yok. Dahha! dedi, gitmez.
Ta gerilerden başka kağnılar yetişti geçti gıcır gıcır
Nasıl durur Mustafa Kemal´in kağnısı
Kahroldu Elifcik, düşünceden düşünceden
Aman Kocabaş, ayağını öpeyim Kocabaş,
Vur beni, öldür beni, koma yollarda beni.
Geçer, götürür ana çocuk mermisini askerciğin
Koma yollarda beni, kulun köpeğin olayım
Bak hele üzerimden ses seda uzaklaşır
Düşerim gerilere iyceden iyceden
Kocabaş yığıldı çamura
Büyüdü gözleri büyüdü, yürek kadar
Örtüldü gözleri örtüldü hep
Kalır mı Mustafa Kemal´in kağnısı bacım
Kocabaşın yerine koştu kendini Elifcik
Yürüdü düşman üstüne yüceden yüceden.


Bu yazı 950 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI