Bugun...


Hüseyin OKUMUŞ

facebook-paylas
Yoksullarla Dayanışma Haftası: Halkın Hayatına Dokunan Siyasetin Zorunluluğu
Tarih: 18-12-2025 14:29:00 Güncelleme: 18-12-2025 14:30:00


Yoksullarla Dayanışma Haftası, yalnızca ihtiyaç sahiplerine yapılan yardımların hatırlandığı bir takvim notu değildir. Bu hafta, aynı zamanda yoksulluğun nedenlerini, bu nedenlerin toplumsal yapıyı nasıl dönüştürdüğünü ve en önemlisi siyaset kurumunun bu süreçteki sorumluluğunu yeniden düşünmemizi gerektirir. Çünkü yoksulluk, bireysel başarısızlıkların değil; yanlış ya da eksik politikaların, adaletsiz bölüşümün ve halktan kopuk yönetim anlayışlarının sonucudur.

Günümüzde ekonomik sıkıntılar, aile geçimlerini derinden sarsmaktadır. Gelirlerin hızla eridiği, temel ihtiyaçların dahi karşılanamaz hâle geldiği bir ortamda aile, artık ortak bir yaşam alanı olmaktan çıkıp bir yük alanına dönüşmektedir. Geçim kaygısı, aile bireyleri arasında dayanışmayı güçlendirmek yerine; gerilimi, çatışmayı ve kopuşu beraberinde getirmektedir. Aile yaşamı, giderek birlikte yaşamanın değil, bireysel ayakta kalma mücadelesinin sürdüğü bir yapıya evrilmektedir.

Bu zorunlu bireyselleşme, toplumun dokusunu da zedelemektedir. Dayanışma kültürü zayıfladıkça, insanlar birbirine değil yalnızca kendine tutunmaya çalışmaktadır. Oysa toplumları ayakta tutan en temel unsur, birlikte yaşama iradesidir. Aile çözüldüğünde, mahalle dağılır; mahalle dağıldığında toplum parçalanır. Yoksulluk, bu parçalanmanın en görünmez ama en etkili tetikleyicisidir.

Bu noktada siyaset ve devleti yöneten siyasi partinin sorumluluğu tartışmasızdır. Halkın yaşamına uygun politikalar üretmek, yalnızca seçim dönemlerinde verilen vaatlerle sınırlı olamaz. Siyaset; mutfaktaki yangını, ödenemeyen faturayı, çocuğun eğitim masrafını ve barınma sorununu doğrudan gözeten bir anlayışla hareket etmelidir. Yaşamı zorlaştıran değil, kolaylaştıran politikalar hayata geçirilmeden sosyal adaletten söz etmek mümkün değildir.

Ekonomik politikalar, yalnızca makro göstergelere değil; hanelerin gerçek yaşam koşullarına göre şekillenmelidir. Güvenceli istihdam, adil ücret, aileyi koruyan sosyal destekler ve erişilebilir kamu hizmetleri, yoksullukla mücadelenin temel araçlarıdır. Yardım odaklı yaklaşımlar kısa vadeli çözümler sunsa da kalıcı refah, üretimi ve emeği merkeze alan bir yönetim anlayışıyla mümkündür.

Sosyolojik açıdan bakıldığında, devlet yalnızca yöneten değil; toplumsal dengeyi koruyan bir mekanizmadır. Devletin görevi, yurttaşı yoksullukla baş başa bırakmak değil; onu sosyal, ekonomik ve kültürel yaşamın aktif bir parçası hâline getirmektir. Halkın gerçeklerinden kopuk bir siyaset, yalnızca yoksulluğu derinleştirmez; aynı zamanda devlete duyulan güveni de aşındırır. Güvenin zedelendiği yerde demokrasi kırılganlaşır, toplumsal huzur bozulur.

Yoksullarla Dayanışma Haftası, bu nedenle bir farkındalık haftası olduğu kadar bir sorumluluk çağrısıdır. Yoksulluğu yönetmeyi değil, ortadan kaldırmayı hedefleyen politikalar üretilmediği sürece; aileler dağılmaya, toplum çözülmeye devam edecektir. Dayanışma; sadece bireylerin birbirine uzattığı el değil, siyasetin halka karşı görevini yerine getirmesidir.

Bugün alınacak doğru kararlar; aileyi koruyan, birlikte yaşamı güçlendiren ve toplumsal adaleti tesis eden bir geleceğin kapısını aralayabilir. Yoksullarla dayanışmak, insani bir görev olmanın ötesinde; sağlıklı bir toplum, güçlü bir aile yapısı ve sürdürülebilir bir demokrasi için vazgeçilmez bir zorunluluktur.



Bu yazı 9158 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUM
Yorum

YAZARIN DİĞER YAZILARI

YAZARLAR
ÇOK OKUNAN HABERLER
  • BUGÜN
  • BU HAFTA
  • BU AY
SON YORUMLANANLAR
  • HABERLER
  • VİDEOLAR
HABER ARŞİVİ

Web sitemize nasıl ulaştınız?


nöbetçi eczaneler
HABER ARA
Bizi Takip Edin :
Facebook Twitter Google Youtube RSS
YUKARI