Trafikte yaşanan her olumsuzluk, artık sadece bir kural ihlali veya dikkatsizlik olarak değerlendirilemez. Bugün ülkemizde giderek artan “trafik terörü”, toplumun içinde biriken ekonomik, sosyal ve psikolojik yüklerin direksiyon başında sert bir şekilde dışa vurulmasıdır. İnsanların geçim derdiyle boğuştuğu, ekonomik baskının her adımda hissedildiği bu dönemde; trafikteki öfke davranışları da tesadüfi değil, doğrudan bu baskıların sonucudur.
Artan hayat pahalılığı, yüksek kiralar, eriyen alım gücü, sürekli büyüyen borçlar… Bu gerçekler insan psikolojisini sessizce yıpratıyor. Geleceğe dair duyulan kaygı, geçim sıkıntısı ve belirsizlik; bireylerde genel bir gerginlik hâli oluşturuyor. İnsanlar çoğu zaman bu gerginliğin farkında olmuyor; fakat direksiyon başına geçtiklerinde içsel baskılar bir anda kontrolsüz bir öfkeye dönüşebiliyor. Bir süre sonra korna, sadece bir uyarı aracı olmaktan çıkıp bir “öfke dili” hâline geliyor.
Trafikte gördüğümüz sabırsızlık, hakaret, kavga girişimleri ve hatta şiddete kadar varan davranışlar; ekonomik sıkıntıların psikolojide yarattığı tahribatın açık göstergesi. Çünkü geçim derdinin yarattığı stres, insanı daha kırılgan, daha tepkisel ve daha saldırgan hâle getirebiliyor. Normalde görmezden geleceği bir hatayı, bugün kişisel bir saldırı gibi algılayabiliyor. Kısacası ekonomik çöküntü, trafikte psikolojik patlamaları tetikliyor.
Psikologlara göre trafik, bireyin gerçek karakterini en hızlı ortaya çıkaran alanlardan biridir. Çünkü sosyal maskelerin en kolay düştüğü yer yine trafiktir. Evde, işte, toplum içinde bastırılan öfke; ekonominin baskısıyla birleştiğinde trafikte adeta kaynayan bir kazan gibi taşmaya hazır bir hâl alıyor.
Elbette devletin ceza, denetim ve teknolojik önlemleri önemlidir; fakat tek başına çözüm sağlamaz. Asıl çözüm, ekonomik refahın artırılmasında, toplumsal huzurun yeniden tesis edilmesinde ve insanların psikolojik yüklerinin hafifletilmesinde yatıyor. Trafikte karşılıklı saygı ve empatiyi yeniden inşa etmeden gerçek bir düzelme mümkün değildir.
Unutmamak gerekir ki trafik sadece bir ulaşım alanı değil, toplumun ruh hâlinin aynasıdır. Ekonomik sıkıntılar arttıkça bu aynadaki görüntü daha bulanık, daha agresif ve daha tehlikeli bir hâl alıyor.
Bugün direksiyon başında sakin kalabilen, kurallara uyan, empati gösterebilen insanlar; hem kendi hayatlarını hem de toplumun geleceğini koruyor. Çünkü trafik güvenliği yalnızca arabalarla ilgili değil, insan ruhuyla, toplumun huzuruyla ve bir ülkenin medeniyet değerleriyle ilgili bir meseledir.
Ve en önemlisi:
Direksiyon başında verdiğimiz her tepki, aslında içimizde biriken yüklerin dışa vurumudur. O yükleri hafifletmek ise bireysel değil, toplumsal bir sorumluluktur.